Sıcak, bunaltıcı, kasvetli bir yaz gecesi... Zorla uykuya geçenlerin ilk derin uykusu, başları ağrıtan bir uğultuyla gelen inanılmaz bir sarsıntı ile bitti. Daha önce bir benzeri yaşanmamış, bir türlü bitmek bilmeyen yerin altındaki canavarın her an seni yutabileceği endişe ve korkusunu yaşatan bir deprem.
17 ağustos 1999 saat 03.02 işte bu büyük felaketin yaşandığı an. Binlerce canımızı alan, aileleri parçalayan, tarifsiz bir korku ve acıları yaşatan o an. Merkez üssü her ne kadar Gölcük olsa da, tüm Marmarayı, hatta kuzey egeyi altüst eden bu deprem üzerinden 21 yıl geçse de büyük Marmara depremi olarak anlıyor.
O günleri yaşayanlar iyi bilir. Bu felaket yaşandığında herkes acıya ortak oldu. Çaresizliği, acizliği görenler ancak acıda, kederde, yoklukta, kıtlıkta bir arada olursak güçlü oluruz anlayışını bizzat yaşayarak tecrübe ettiler. Ben de ilk günden itibaren bu tarifi zor depremin yaşandığı bölgede bulundum. İnsanların can ile mal, makam, şöhret arasında yaptığı seçimi bizzat yaşadım ve gördüm. Bir şişe suya sevinen çocukların, annelerin göz bebeğindeki ışıltı halen gözümün önünden gitmiyor. Yıkılmış evlerin, yıkıntıların, eşyaların, insanların, tozun yığınlara dönüştüğü yitik şehirler acılarıyla karılırken yurdun birçok yerinden özel araçları ile gelip oluşan kilometrelerce araç kuyruğuna aldırmadan aracını park edip, sırtına yüklediği yardım malzemeleriyle saatlerce yaya yürüyen ilk gördüğü depremzedeye el uzatan insanımızın duygusunun samimiyetinden elbette şüphe edilemez. Ne var ki birkaç gün sonra yine aynı yörelerden sayıları az da olsa sırf yağma için gelen soysuzların da olduğunu gördük. Acısı içimizde kaldı 17 ağustosun. Kaybolan hayatları, yıkılan umutları, yok olan hayalleri ile ... Bize kazandırdığı birlik olma şuuru bir silkinme de yaşattı. Nitekim Kızılay'ın mevcut yapısı tümden elden geçirilirken, AFAD, UMKE gibi yeni kurum ve kavramlarla tanıştık. Yerel belediyelerden, merkezi yönetime tümden kötü durum senaryoları ile ilgili hazırlıklar yapıldı. Şimdi aradan geçen 21 yılın kazandırdıklarının en önemlisi nedir deseler, herhalde ilk akla gelenler deprem tatbikatları, deprem çantaları, arama kurtarma ekipleri, güçlü bir Kızılay, Afad olacaktır. Bir de tabii hiç unutulmayan deprem tehdidi...
21 yılın ardından yaşanan büyük Marmara depremine bakıp çok büyük bir yıkımdı demek çözüm değil. Acıları yüreğimizde olan ve asla unutmayacağımız deprem şehitlerini dua ile anıyoruz. Belki hala tam hazır olmadığımız depreme, hazırlıklı olabilmek için, binalarımızı, eğitimlerimizi depreme uygun olarak yapmalıyız. Belki de deprem şehitlerimize olan sözümüzü böyle tutabiliriz. Ama unutmayalım ki; deprem öldürmez, zayıf ve gerekli malzeme kullanılmadan yapılan binalar ve bina içindeki eşyalar maalesef ölümlere sebep oluyor. Depremden korunma yollarını öğrenmek bir sorumluluk. Bu sorumluluğu yerine getirmek gerekiyor. Kendini sorumlu hisseden herkes bu bilgileri öğrenmeli.
17 Ağustos 1999 Saat:03.02... Unutmadık, Unutmayacağız...
*Süleyman Kollu